Kamu Davası Nedir?
Kamu Davası Nedir?
Ceza muhakemesinde kamu davası, iddia makamı olan savcılığın suç işlendiğine dair yeterli şüphe oluştuğu kanaatiyle açtığı her türlü ceza davasıdır. Savcılık tarafından ceza mahkemelerine açılan tüm davalar kamu davası niteliğindedir. Gerek şikayet üzerine gerekse savcılık tarafından kendiliğinden açılan tüm ceza davaları hukuki açıdan kamu davası olarak kabul edilirler. Soruşturma konusu suçun şikayete tabi olup olmamasının açılan ceza davasının niteliğinin kamu davası olup olmaması ile bir bağlantısı yoktur.
Son soruşturmanın açılması kararı ile açılan ceza davaları da kamu davası niteliğindedir.
Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar (CMK m.160/1).
Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet Savcısı, bir iddianame düzenleyerek kamu davası açar (CMK m.170/2). Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir (CMK 172/1). Kamu davası açmak için yeterli şüphe olmasına rağmen bazı hallerde kamu davası açmak yerine kamu davası açılmasının ertelenmesi kararı verebilir.
İddianamede en üstte “Davacı: K.H.” şeklinde yer alan bölümde geçen “K.H.” ibaresi “Kamu Hukuku” anlamına gelmektedir. Çünkü, şikayetçisi olsun veya olmasın her türlü ceza davası kamu davası niteliğindedir.
Kamu davasının temel amacı, suç teşkil ettiği iddia edilen fiile dair maddi gerçeği ortaya çıkarmaktır. Maddi gerçek, yaşanmış bir olayın delillerle temsil edilmiş şeklidir.
Kural olarak ceza muhakemesi hukukunda ceza davasının kamusallığı ve mecburiliği ilkesi geçerlidir. Yani, suç işlendiğinde savcılık araştırmak, delil toplamak ve dava açmak, ceza mahkemesinde açtığı davayı da sonuna kadar takip etmek zorundadır. Kamu davasının mecburiliği ilkesinin istisnası, savcılığın bazı hallerde KYOK veya “kamu davası açılmasının ertelenmesi” kararı vermesidir.
Kamu Davası Nasıl Açılır?
Kamu davasını açma görevi Cumhuriyet savcısına aittir. Savcı, kamu davasını bir iddianame düzenleyerek görevli ve yetkili mahkemede açar. Örneğin, İstanbul-Bakırköy ilçesinde gerçekleşen bir nitelikli dolandırıcılık suçu nedeniyle soruşturma yapan savcı, suç hakkında bir iddianame düzenleyerek yetkili ve görevli mahkeme olan Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi’nde kamu davası açacaktır.
Savcı, takibi şikâyete bağlı suçlarda şikayet hakkına sahip kişinin şikayet etmesi üzerine, suçun takibi şikayete bağlı değilse kendiliğinden araştırma yaparak delilleri toplamalı ve yeterli şüphe sebepleri varsa bir iddianame ile ceza mahkemesine dava açmalıdır.
Kamu davasını açan iddianamede şu hususlar yer almalıdır (CMK 170):
Şüphelinin kimliği,
Şüphelinin müdafii (avukatı),
Maktul, mağdur veya suçtan zarar görenin kimliği,
Mağdurun veya suçtan zarar görenin vekili veya kanunî temsilcisi,
Açıklanmasında sakınca bulunmaması halinde ihbarda bulunan kişinin kimliği,
Şikâyette bulunan kişinin kimliği,
Şikâyetin yapıldığı tarih,
Yüklenen suç ve uygulanması gereken kanun maddeleri,
Yüklenen suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi,
Suçun delilleri,
Şüphelinin tutuklu olup olmadığı; tutuklanmış ise, gözaltına alma ve tutuklama tarihleri ile bunların süreleri.
Kamu davasını açan iddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır; yüklenen suçu oluşturan olaylar ve suçun delilleriyle ilgisi bulunmayan bilgilere yer verilmez. İddianamenin sonuç kısmında, şüphelinin sadece aleyhine olan hususlar değil, lehine olan hususlar da ileri sürülür. İddianamenin sonuç kısmında, işlenen suç dolayısıyla ilgili kanunda öngörülen ceza ve güvenlik tedbirlerinden hangilerine hükmedilmesinin istendiği; suçun tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, ilgili tüzel kişi hakkında uygulanabilecek olan güvenlik tedbiri açıkça belirtilir.
Ceza mahkemesinde hakkında kamu davası açılan kişiye “sanık” denilmektedir.
Kamu davası, asliye ceza mahkemesi ve ağır ceza mahkemesi gibi genel mahkemelerde açılabileceği gibi suç vasfına göre özel mahkemelerde de açılabilir. Örneğin, kasten öldürme suçunun şüphelisi onsekiz yaşından küçük ise, kamu davasına bakmaya çocuk ağır ceza mahkemesi görevlidir.
Kamu Davasının Açılmasında Savcının Takdir Yetkisinin Olduğu Haller
Cumhuriyet savcısı, suç işlendiği kanaatine vardığı takdirde kural olarak kamu davasını açma mecburiyetindedir. Ancak, bazı hallerde Cumhuriyet savcısının kamu davası açıp açmama konusunda takdir yetkisi vardır. Cumhuriyet savcısının kamu davasını açıp açmama konusunda takdir yetkisinin olduğu hallerde, cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (KYOK) verebileceği gibi kamu davası açılmasının ertelenmesi kararı da verebilir.
Cumhuriyet savcısının kamu davası açıp açmama konusunda takdir yetkisine sahip olduğu haller şunlardır (CMK m.171):
Şahsi Cezasızlık Sebepleri : Örneğin, TCK 167/1’e göre hırsızlık suçunun altsoy veya üst soya karşı işlenmesi halinde suçu işleyen ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmayacağından savcılık tarafından kamu davası açılmayarak KYOK verilebilir.
Etkin Pişmanlık : Etkin pişmanlığın uygulanması şüphelinin hiç cezalandırılmaması sonucunu doğruyorsa, Cumhuriyet savcısı kamu davası açmadan kovuşturmaya yer olmadığı kararı (KYOK) verebilir.
Kamu Davası Açılmasının Ertelenmesi : Cumhuriyet savcısı, üst sınırı üç yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı, yeterli şüphenin varlığına rağmen, kamu davasının açılmasının beş yıl süre ile ertelenmesine karar verebilir. Erteleme süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmediği takdirde, kovuşturmaya yer olmadığına karar verilir. Erteleme süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmesi halinde kamu davası açılır. Erteleme süresince zamanaşımı işlemez (CMK m.171/2). Kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilebilmesi için şu şartların da birlikte gerçekleşmesi gerekir (CMK m.171/3) :
Şüphelinin daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı hapis cezası ile mahkûm olmamış bulunması,
Yapılan soruşturmanın, kamu davası açılmasının ertelenmesi halinde şüphelinin suç işlemekten çekineceği kanaatini vermesi,
Kamu davası açılmasının ertelenmesinin, şüpheli ve toplum açısından kamu davası açılmasından daha yararlı olması,
Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı ve Cumhuriyet savcısı tarafından tespit edilen zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi.
Kamu Davasında Şikayet ve Şikayetten Vazgeçme
Takibi şikayete bağlı suçlar, TCK’da tek tek sayılmıştır. Takibi şikayete bağlı suçlarda kamu davası açılması mağdur veya suçtan zarar görenin şikayet başvurusu yapmasına bağlıdır. Şikayet başvurusu üzerine, Cumhuriyet savcısı soruşturma başlatarak suç işlendiğine ilişkin yeterli şüphe görürse bir iddianame düzenleyerek ceza mahkemesine kamu davası açar. Örneğin, basit yaralama ve hakaret suçu işlendiğini ileri süren mağdurun şikayeti üzerine soruşturma yaparak suçun işlendiğini tespit eden Cumhuriyet savcısı, failin basit yaralama veya hakaret suçundan cezalandırılması için asliye ceza mahkemesinde kamu davası açacaktır.
Takibi şikayete bağlı olmayan suçlarda soruşturma yapılabilmesi için şikayet başvurusu yapılmasına gerek yoktur. Cumhuriyet savcısı bu suçları kendiliğinden soruşturarak kamu davası açar. Örneğin, hırsızlık, dolandırıcılık, belgede sahtecilik, güveni kötüye kullanma, insan öldürme, yağma, kişisel verileri ele geçirme veya yayma vb. suçlar Cumhuriyet savcılığının şikayet başvurusu olmadan kendiliğinden harekete geçerek kamu davası açması gereken suçlardandır.
Kamu davasında şikayetten vazgeçme, şikayetçinin daha önce yaptığı şikayetinden kovuşturma aşamasında vazgeçmesidir. Şikayetten vazgeçme, şikayete tabi suçlar açısından kamu davasının düşmesi sonucunu doğurur. Takibi şikayete bağlı suçlarda şikayetten vazgeçmenin kamu davasını düşürebilmesi için yargılanan sanığın da vazgeçmeyi kabul etmesi gerekir. Sanık vazgeçmeyi kabul etmediği takdirde kamu davasına devam edilir, yargılama sonundan sanık hakkında beraat kararı verilebiliyorsa beraat kararı verilir, beraat kararı verilemiyorsa şikayet yokluğundan yine kamu davasının düşürülmesi kararı verilir.
İştirak halinde suç işlemiş sanıklardan biri hakkındaki şikayetten vazgeçme, diğerlerini de kapsar (TCK m.73/5). Örneğin, üç kişinin birlikte kendisini darp etmesi üzerine basit yaralama suçu nedeniyle şikayetçi olan mağdur, kamu davası açıldıktan sonra kendisini darp eden kişilerden herhangi biri hakkındaki şikayetinden vazgeçtiğinde, tüm sanıklar hakkındaki şikayetinden vazgeçmiş sayılır.
Takibi şikayete tabi olmayan, yani resen (kendiliğinden) soruşturulan ve kovuşturulan suçlarda, şikayetten vazgeçme kamu davasını düşürmez. Mağdur veya suçtan zarar gören şikayetten vazgeçse bile ceza mahkemesi kamu davasının yargılamasına devam eder. Takibi şikayete bağlı olmayan suçlarda, bir sanık hakkında şikayetten vazgeçilmesi, suç ortağı olsa bile diğer sanığa sirayet etmez. Örneğin, insan öldürme suçu işledikleri iddiasıyla yargılanan iki sanıktan biri hakkında yapılan şikayetten vazgeçmenin diğer sanığa hiçbir etkisi olmaz. Müşteki şikayetten vazgeçmediği diğer sanık hakkında şikayetine devam ederek kamu davasına müdahil sıfatıyla katılabilir.
Yaşı küçük çocuklar anne babanın ortak velayeti altında olduğundan kamu davasında şikayetten vazgeçme hakkının da anne baba tarafından ortak kullanılması gerekir. Yani, ortak velayet altındaki çocuk aleyhine işlenen şikayete tabi bir suçta baba şikayetten vazgeçmesine rağmen, anne şikayetçi olduğu takdirde, annenin şikayeti doğrultusunda suç soruşturularak kamu davası açılmalı ve yürütülmelidir.
Kamu Davasına Katılma (Müdahil Olma)
Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler. itiraz, istinaf veya temyiz aşamalarında kamu davasına katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan kamu davasına katılma istekleri, itiraz, istinaf veya temyiz başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır (CMK m.237).
Kamu davasına katılma (davaya müdahil olma), kamu davasının açılmasından sonra davanın açıldığı mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur (CMK m.238/1). Yani, kamu davasında katılma isteği mahkemeye dilekçe vererek veya duruşmada beyanda bulunularak dile getirilebilir.
Mağdur veya suçtan zarar gören kamu davasına katıldığında, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteyebilir. Mağdur veya suçtan zarar görenin çocuk, sağır ve dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede akıl hastası olması halinde avukat görevlendirilmesi için istem aranmaz (CMK m.239).
Kamu davasına katılan (müdahil olan) mağdur veya suçtan zarar gören kişi, kamu davasını sonuçlandıran kararlara karşı itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma hakkına sahiptir (CMK m.234/1-b-6).
Kamu Davasının Düşmesi
Kamu davası hakkında bazı hallerde “düşme kararı” verilebilir. Kamu davasının düşmesi kararı aşağıdaki hallerde verilir:
1. Kovuşturma Şartının Gerçekleşmemesi: Bazı suçlarda kovuşturma yapılması izne tabidir. Örneğin, TCK 299’da düzenlenen Cumhurbaşkanına hakaret suçu nedeniyle kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır. Suçun kovuşturulmasının izne tabi olduğu, iznin verilmediği veya verilmeyeceği anlaşıldığında izni verilmeyeceği anlaşıldığında, kamu davası hakkında düşme kararı verilmelidir.
2. Şikayetten Vazgeçme (TCK m.73/4): Şikayetten vazgeçme, kamu davasının düşmesi nedenlerinden belki de uygulamada en sık karşılaşılanıdır. TCK m.73/4’e göre, kovuşturma yapılabilmesi şikayete bağlı suçlarda kanunda aksi yazılı olmadıkça mağdur veya suçtan zarar gören kişinin şikayetten vazgeçmesi davayı düşürür ve hükmün kesinleşmesinden sonraki vazgeçme cezanın infazına engel olmaz.
3. Uzlaşma (CMK m.253): Ceza davasında uzlaşma gerçekleştiği takdirde kamu davasının düşmesine karar verilir. Uzlaştırma, ceza soruşturması ve davasında tarafsız bir kimsenin arabuluculuğuyla uyuşmazlığın çözülmesi için suçun mağduru ve failinin iletişim kurduğu süreçtir (CMK md. 253/1). Ceza davası devam ederken suç vasfı değişebilmekte, değişen suç vasfı uzlaşma kapsamına girebilmektedir. Bu hallerde, taraflar arasında uzlaşmanın gerçekleşmesi ceza davasının düşmesi nedenlerinden biridir.
4. Dava Zamanaşımı (TCK m.66): Dava zamanaşımın gerçekleşmesi halinde kamu davasının düşürülmesine karar verilir. Dava zamanaşımı, suçun işlendiği tarihten itibaren belli bir süre geçtiği halde dava açılmamış veya dava açılmasına rağmen kanuni süre içinde sonuçlandırılmamış ise, devletin cezalandırma hakkından vazgeçmesi ve ceza davasının düşmesi sonucunu doğuran bir ceza hukuku kurumudur.
5. Sanığın Ölümü (TCK m.64): Sanığın ölümü TCK’ya göre kamu davasının düşmesi nedenidir. TCK m.64’e göre, sanığın ölümü halinde kamu davasının düşürülmesine karar verilir. Ancak, niteliği itibarıyla müsadereye tabi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak bunların müsaderesine hükmolunabilir.
6. Genel Af (TCK m.65): Genel af, kamu davasının düşürülmesi nedenidir. Özel af halinde kamu davası hakkında düşme kararı verilemez. TCK m.65’e göre, genel af halinde, kamu davası düşer, hükmolunan cezalar bütün neticeleri ile birlikte ortadan kalkar.
7. Önödeme (TCK m.75): Önödeme kurumunun uygulanması halinde kamu davasının düşmesi kararı verilir. Önödeme, uzlaşmaya tabi suçlar hariç olmak üzere sadece adli para cezası yaptırımını içeren suçlarda veya yasa maddesinde belirlenen hapis cezasının üst sınırı 6 ayı geçmeyen suçlarda failin belli bir miktar para ödeyerek soruşturma veya kovuşturmanın sonuçlarından kurtulmasını sağlayan bir kurumdur.
Kamu Davasında Hüküm Verilmesi
Ceza muhakemesinde kamu davası (ceza davası) hüküm verilerek de sona erdirilebilir. Hüküm, mahkemenin yaptığı yargılama sonunda delilleri değerlendirerek verdiği son kararıdır. Kamu davasında hüküm (son karar) çeşitleri şunlardır :
Düşme kararı : Kamu davasının düşmesi, yukarıda açıkladığımız üzere, TCK’da öngörülen düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde ceza mahkemesi tarafından verilen bir hüküm çeşididir.
Mahkumiyet kararı : Kamu davasında mahkumiyet kararı, sanığa isnat edilen suçun ispatlanmmış olması nedeniyle verilen bir hüküm çeşididir. Mahkumiyet hükmü, sanığın hapis veya adli para cezasıyla cezalandırıldığı anlamına gelir.
Beraat kararı : Kamu davasında beraat kararı; ceza davası yargılamasında duruşmanın sona erdilerek fail hakkında cezaya hükmolunmaması ve failin adeta aklanması neticesini doğuran bir hüküm çeşididir (CMK m.223/2). Beraat, halk dilinde bir kimsenin temize çıkması, aklanması anlamına gelmektedir.
Ceza verilmesine yer olmadığı kararı : Ceza verilmesine yer olmadığı kararı; görülmekte olan bir kamu davasında mahkemenin duruşmayı bitirerek uyuşmazlığın esasını çözmek üzere verdiği bir hüküm çeşididir. Ceza verilmesine yer olmadığı kararı beraat kararı mahiyetinde değildir, fiil suç teşkil etmesine rağmen faile belli nedenlerle ceza verilmemesi sonucunu doğruran nihai bir karardır.
Davanın reddi kararı : Kamu davasının reddi kararı, sanık hakkında aynı fiil nedeniyle önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava olması halinde duruşma sona erdirilerek verilen bir karardır.
Güvenlik tedbirine hükmedilmesi kararı : Kamu davasında güvenlik tedbiri, suçun işlenmesinden sonra failin tehlikelilik hali dikkate alınarak hakim tarafından hükmedilen bir yaptırım türüdür. Örneğin, akıl hastası olan kişiye akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri uygulanarak bir hastanede tedavi edilmesine karar verilebilir.
Kamu Davası Yargıtay Kararları
Ceza Muhakemesinde Kamu Davası Yargıtay Kararları
Kamu Davasına Katılma Hakkı
Suçtan zarar görenlerin kanun yoluna müracaat yetkisi davaya katılma şartına bağlıdır. Nitekim CMK’nın “Mağdur ve şikâyetçinin hakları” başlıklı 234. maddesinde, mağdur ve şikâyetçinin kovuşturma evresine ilişkin hakları sayılırken 6. bentte; “Davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma” hakkının bulunduğu belirtilmiştir. Bu nedenle CMK’nın 260. maddesi uyarınca katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görenlerin salt bu sıfatla kanun yoluna müracaat haklarının bulunduğunun kabul edilebilmesi için kamu davasından haberdar edilmemiş ya da haberdar edilmekle birlikte davaya katılma hakkının kendisine hatırlatılmamış ya da şikâyeti belirten ifadesi üzerine kendisine davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulmamış olması gerekir. Aksi takdirde, duruşmalardan haberdar edilmiş ve katılma hakkı hatırlatılmış olan suçtan zarar görenlerin katılma isteminde bulunmadıkça kanun yoluna müracaat hakları bulunmamaktadır.
Katılma, ceza muhakemesinde mağduru, suçtan zarar göreni ya da malen sorumlu olanları koruma araçlarından birisidir. Suçun işlenmesiyle mağdur olan ya da suçtan zarar görenlerin katılma hakkını kullanmaya veya kullanmaya devam etmeye zorlanamayacağı açıktır. Bu itibarla mağdur veya suçtan zarar gören kişi kamu davasına katılmak istemeyebileceği gibi, daha sonra bu hakkını kullanmaktan da vazgeçebilecektir. Nitekim CMK’nın 243. maddesinde katılanın vazgeçmesi halinde, katılmanın hükümsüz kalacağı hususu düzenleme altına alınmıştır.
Katılma hakkı niteliği itibarıyla şahsa sıkı surette bağlı haklardandır. Şahsa sıkı surette bağlı haklar kanunda tek tek sayılmamakla birlikte genel olarak öğretide, kişinin sadece kendisinin kullanabileceği, başkasına devredilemeyen ve miras yoluyla geçmeyen haklar olarak açıklanmaktadır. Bu tür haklar insanın kişiliğini yakından ilgilendirdiğinden, bunların kullanılmasına karar verme yetkisi başkasına bırakılmamıştır. Örneğin; evlenme, nişanlanma, nişanı bozma, evlat edinilmeye razı olma gibi… Katılmanın şahsa sıkı surette bağlı bir hak olmasının bir sonucu olarak katılanın ölümüyle katılma hükümsüz kalacaktır. Ancak mirasçıların katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabilmeleri de mümkündür.
Diğer taraftan; CMK’nın getirdiği önemli yeniliklerden birisi de mağdur, şikâyetçiler ve katılanların tıpkı şüpheli ve sanıklar gibi belirli şartlarda baro tarafından görevlendirilen avukatın hukuki yardımından yararlanma haklarına kavuşturulmasıdır. CMK’nın 234. maddesine göre mağdur ve şikâyetçilerin, 239. maddesine göre de katılanın, vekili bulunmaması halinde cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme hakkı bulunmaktadır. CMK’nın 234/2 ve 239/2. maddelerine göre de eğer mağdur veya katılan onsekiz yaşını doldurmamış, sağır veya dilsiz ya da meramını ifade edemeyecek derecede malul olur ve bir vekili de bulunmazsa, istemi aranmaksızın bir vekil görevlendirilecektir.
…
Katılmanın niteliği itibarıyla şahsa sıkı surette bağlı haklardan olması ve Türk Medeni Kanunu’nun anılan hükümleri birlikte gözetildiğinde; suçun mağduru olan küçük veya kısıtlı, ayırt etme gücüne sahip ise davaya katılma veya katılmama noktasında iradesine bakılacak kişi mağdurun bizzat kendisi olup, gerek kanuni temsilcisinin gerek görevlendirilen vekilin bu konudaki beyanının bir önemi olmayacaktır. Ancak suçun mağduru olan küçük veya kısıtlı ayırt etme gücüne sahip değil ise, katılma ile ilgili kendisinin iradesinin önemi bulunmamaktadır. Böyle bir hâlde, katılma konusundaki haklarını onun yerine kanuni temsilcisi kullanabilecektir.
Ceza muhakemesinde davaya katılma bakımından ayırt etme gücü; kişinin kamu davasına katılma veya katılmamanın doğuracağı hukuki sonuçları algılayıp makul bir seçimde bulunabilmesidir. Davaya katılma bakımından ayırt etme gücü, mağdurun yaşı ve ayırt etme gücüne etki eden kişisel durumu kadar, mağdura karşı işlendiği iddia olunan suçun özellik ve niteliği ile de ilgilidir.
Medeni Kanun’da ayırt etme gücü bakımından asgari bir yaş sınırı gösterilmediği gibi Ceza ve Ceza Usul Kanunlarımızda da gerek katılma, gerekse katılma ile bağlantılı kurumlar olan şikâyet ve rıza bakımından da asgari bir yaş sınırı kabul edilmemiştir.
…
Herhangi bir malullüğü bulunmayan çocukların mağdur oldukları suçlara ilişkin olarak beyanda bulundukları tarihte 15 yaşından küçük olmaları hâlinde ceza muhakemesinde davaya katılma bakımından ayırt etme gücüne sahip olmadıkları, 15 yaşından büyük olmaları hâlinde ise bu yeteneğe sahip oldukları kabul edilmelidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 03.06.2008 tarihli ve 56-156 sayılı kararında 14 yaşındaki, 27.01.2009 tarihli ve 145-8 sayılı kararında da 10 yaşını tamamlamayan küçüğün cinsel istismar suçunda katılma açısından ayırt etme gücünün bulunmadığına karar verilmiştir.
Ergin olmayan küçükler anne ve babasının velâyeti altında bulunmakta, hâkim tarafından vasi atanması gerekli görülmedikçe kısıtlanan ergin çocuklar da anne ve babasının velâyeti altında kalmaktadır. Anne ve baba, Medeni Kanun hükümlerine göre çocuğun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişimini sağlamak ve korumakla yükümlü olup çocuğun aynı zamanda temsilcisidir. Üçüncü kişilere karşı çocuğu velâyet hakkı çerçevesinde anne baba temsil etmektedir. Ancak 4721 sayılı TMK’nın 337/1. maddesi uyarınca anne ve baba evli değilse velâyet kural olarak anneye ait olacaktır.
Anne-babanın kişilik haklarının bir parçası olan velâyet hakkı, başkasına devredilemediği gibi bu haktan feragat da edilememektedir. Kanuni bir neden olmadıkça kaldırılamayan ve kısıtlanamayan velâyet hakkı, sadece anne ve babaya, çocuk evlat edinilmiş ise evlat edinene tanınmıştır. Ancak bu hakta mutlak ve sınırsız olmayıp, sınırını “çocuğun yararı” ilkesi oluşturmaktadır.
Mağdura barodan görevlendirilen vekil, küçük ve malul ile onun kanuni temsilcisine ceza muhakemesinde yardımcı olacak kişidir. Başka bir anlatımla, bu hukuki yardım görevi, kanuni temsilcinin kanundan kaynaklanan yetkilerini bertaraf etmemektedir. Kanuni temsilcinin küçük veya malule kendi vekil görevlendirdiği takdirde CMK’nın 234/2 ve 239/2. maddelerine göre barodan avukat görevlendirilmesi söz konusu olmayacağı gibi, kanuni temsilcinin küçük veya malule sonradan vekil görevlendirmesi hâlinde mahkemenin talebi üzerine baro tarafından belirlenen vekilin görevi sona erecektir.
Şüpheli ve sanıklar bakımından müdafisinin ayrıca bir karara ihtiyaç kalmaksızın kanun yoluna müracaat edilebilmesi mümkündür. Buna karşın mağdur vekilinin mağdur adına kanun yoluna müracaat edebilmesi ancak mağdurun katılan sıfatı almasına bağlıdır. Bunun yanında kanun, mağdur vekiline doğrudan küçük adına davaya katılma talep etme yetkisi vermemektedir.
CMK’nın 261. maddesinde avukatın, müdafiliğini veya vekilliğini üstlendiği kişilerin açık arzusuna aykırı olmamak şartıyla kanun yollarına başvurabileceği belirtilmektedir. Maddede belirtilen avukat tabirine baro tarafından mağdurlara görevlendirilen avukatlar da dahildir. Bu düzenlemede kanun yollarına başvurusu yetkisi açısından ele alındığı üzere, kanuni temsilci asil olup vekilin yetkileri asilden fazla olamayacaktır.
Diğer taraftan, davaya katılma mağduru hukuken yükümlülük altına sokan bir işlem olmayıp mağdurun haklarının korunması açısından yararınadır. Dolayısıyla çocuğun veya kısıtlının kanuni temsilcisinin açık biçimde temsil görevini kötüye kullanarak çocuğun veya kısıtlının mağdur olduğu bir suçtan açılan kamu davasına katılmaması hâlinde Çocuk Koruma Kanunu ve Medeni Kanun hükümleri uyarınca gerekli koruyucu tedbirlerin alınması mümkündür. Kanuni temsilcinin menfaati ile çocuğun veya kısıtlının menfaatinin çatışması sonucunu doğuran böyle bir durumda Medeni Kanun’un 426/2. maddesi uyarınca işlem yapılmalı ve kayyım atanması sağlanmak suretiyle, kayyımın iradesine üstünlük tanınarak mağdurun davaya katılıp katılmayacağı sorunu çözümlenmelidir (Ceza Genel Kurulu-Karar:2021/244).
Kamu Davasına Katılma Talebinde Bulunmayan Şikayetçi Hükmü Temyiz Edemez
Dava ve duruşma gününden usulüne uygun biçimde haberdar edilmesine rağmen katılma talebinde bulunmayan şikâyetçi kurumun kamu davasına katılma ve hükmü temyiz etme hakkının bulunmadığı anlaşılmakla, şikâyetçi kurum vekilinin temyiz isteminin 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nin 317. maddesi uyarınca REDDİNE, 22.12.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi. (11. Ceza Dairesi-K.2021/13264).
Suç ve karar tarihi itibariyle 15 yaşından büyük olup, şikayet ve kamu davasına katılma hakkı kendisine ait olan müşteki …‘a gerekçeli kararın usulüne uygun tebliğ edildiği, ancak müştekinin temyiz talebinde bulunmadığı anlaşıldığından, bu nedenle hükmü temyize hak ve yetkisi bulunmayan müşteki … vekilinin, 5320 sayılı Kanun’un 8/1 ve 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddeleri uyarınca, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ İSTEMİNİN REDDİNE, 21/12/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi (Yargıtay 4. Ceza Dairesi -K.2021/29800).
Suçtan Zarar Görenin Kamu Davasına Katılma Hakkı
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04/06/2020 gün ve 2018/6-472-2020/262 sayılı ilamında, “sanık hakkında açılan kamu davasına katılma hakkı bulunan suçtan zarar görene CMK’nın 233. maddesi uyarınca duruşma gününü bildirir çağrı kağıdı tebliğ edilmesi ve CMK’nın 234/1-b maddesinde sayılan hakları kullanma imkanının tanınması gerekirken, bunun yapılmamasının, duruşmadan haberdar edilmeden yargılamaya devam edilerek delil sunma hakkı elinden alınan suçtan zarar gören yönünden hak kısıtlaması niteliğinde olduğunun” belirtilmesi ve suça konu yerin I. derece doğal sit alanında kalması karşısında, suçtan zarar gören Çevre ve Şehircilik Bakanlığı adına İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüğüne duruşma günü usulüne uygun olarak bildirilip, davaya katılma imkanı sağlanmadan hüküm tesis edilmesi suretiyle CMK’nın 234. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine aykırı davranılması, bozma nedenidir (Yargıtay 12. Ceza Dairesi-Karar:2021/8945).
Sanığa yüklenen “defter, kayıt ve belgeleri gizleme“ suçu yönünden, kovuşturmanın her aşamasında müdahale yoluyla kamu davasına katılma hakkı bulunan ve suçtan zarar gören Maliye Hazinesine iddianame ve duruşma günü usûlen tebliğ edilmeden yargılama yapılarak hüküm kurulduğu anlaşılmakla; yüklenen suçtan doğrudan doğruya zarar gören Maliye Hazinesine gerekçeli karar tebliğ edilerek, temyiz edilmesi halinde ek tebliğname düzenlendikten sonra iadesinin temini için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.11.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi (Yargıtay 11. Ceza Dairesi-Karar:2021/9660).
Savcının Kamu Davasını Açma Usulü
CMK’nın 160/1. maddesinde, “Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya haşlar.”, 160/2. maddesinde “Cumhuriyet Savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için. emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.’’ 170. maddesinin 2. fıkrasında, “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet Savcısı, bir iddianame düzenler. 172. maddesinin 1. fıkrasında, “Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir.” hükümleri düzenlenmiştir.
Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı itiraz üzerine inceleyen mahkeme, kamu davası açılması için yeterli delil bulunmaması durumunda itirazın reddine, yeterli delil bulunması durumunda itirazın kabulüne veya eksik soruşturma nedeniyle soruşturmanın genişletilmesine karar verebilecektir.
CMK’nın 170/2. maddesine göre kamu davası açılabilmesi için soruşturma aşamasında toplanan delillere göre suçun işlendiğine dair yeterli şüphe bulunması gerekir. Suç ihbar veya şikayeti yoluyla soruşturma yaparak maddi gerçeğe ulaşma yükümlülüğü ve yetkisi bulunan Cumhuriyet savcısı, soruşturma sonucunda elde edilen delilleri değerlendirerek kamu davası açmayı gerektirir nitelikte yeterli şüphe olup olmadığını takdir edecektir. Ancak soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısının delil değerlendirmesiyle, kovuşturma aşamasında hakimin delilleri değerlendirmesi birbirinden farklı özelliklere sahiptir. CMK’nın 170/2. maddesine göre soruşturma aşamasında toplanan deliller kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturup oluşturmadıkları çerçevesinde incelemeye tabi tutulurken, kovuşturma aşamasında, isnad edilen suçun işlenip işlenmediği hususunda mahkumiyete yeter olup olmadığı ve tam bir vicdani kanaat oluşturup oluşturmadığı çerçevesinde değerlendirilmektedir.
Her ne kadar ABD’nin hakaret suçlarına ilişkin istinabe taleplerine yanıt vermediğinden IP adresinin ve şüphelinin tespit edilemediği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmişse de, soruşturma dosyası kapsamında hiç bir soruşturma işlemi yapılmadan bu karar verilmiştir. CMK’nın 172/1. maddesindeki, kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinin somut olayda mevcut olmadığı, dolayısıyla şüphelinin tespitine yönelik olarak gerekli tüm soruşturma işlemleri yapıldıktan sonra, şüphelinin tespiti halinde iddianame düzenlenmesi, tespit edilemediği takdirde ise daimi arama kararı alınarak dava zamanaşımı süresince soruşturmaya devam edilmesi gerektiği anlaşılmakla, merciince itirazın kabulüne karar verilmesi yerine reddedilmesi hukuka aykırı görülmüştür.(Yargıtay 4. Ceza Dairesi-K.2021/26115).
Kamu davası, her aşaması yargı gücünün yönetiminde yürütülen, amacı maddi gerçeği ortaya çıkararak suç işlenmesinin önlenmesi, mağdur ve suçtan zarar görenlerin hakları da korunarak suç işlediği iddia edilen kişilerin adil bir şekilde yargılanması olan bir ceza davasıdır. “Kamu davası suçları” başlığı altında bir suç kategorisi yoktur, şikayete tabi olsun veya olmasın tüm suçlarla ilgili açılan ceza davaları kamu davası mahiyetindedir.