Ataköy 7-8-9-10 Mah. D-100 Güney Yanyolu Nef 22 E Blok 9. Kat D:145 Bakırköy / İSTANBUL Tel : +905356887527
trende

Kiralanan Yerin Anahtarının Teslimi İşlemi

Kiralanan Yerin Anahtarının Teslimi İşlemi

Kiralanan Yerin Anahtarının Teslimi İşlemi

Taşınmazı fiili anlamda boşaltmak tahliye için yeterli olmayıp taşınmazı fiilen boşaltan
kiracının, taşınmazın anahtarını da kiraya verene teslim etmesi gerekmektedir. Tahliye
tarihinin taraflar arasında çekişmeli olması halinde; kiralananın fiilen boşaltıldığını ve
anahtarın teslim edildiğini, böylece kira ilişkisinin kendisince ileri sürülen tarihte
hukuken sona erdirildiğini kanıtlama yükümlülüğü, kiracıya aittir. Kiracı, kiralananı
kendisinin ileri sürdüğü tarihte tahliye ettiğini ispatlayamazsa, kiralayanın bildirdiği
tahliye tarihine itibar olunmalıdır.
Anahtarın kiraya verene teslimi hususu, yıllık kira bedelinin tutarı senetle ispat tutarının
üzerindeyse ve kiralayanın açık muvafakati yoksa ancak yazılı delille ispatlanabilir,
tanık dinlenemez. Kiralayan anahtarı almaktan kaçınırsa, kiracı mahkemeden bu yolda
tevdi mahalli tayinini isteyip, tayin edilecek yere anahtarı teslim etmek ve durumu
kiralayana bildirmelidir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
Tarih: 01.06.2011 Esas: 2011 / 3-340 Karar: 2011 / 380
Kiralananın Tahliye ve Teslim Edildiğinin Kabulü İçin Fiilen Boşaltılması Yeterli
Değildir; Anahtarın da Teslimi Gerekir – Tahliye ve Teslimin İspatı
Dava, kira alacaklarının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine ilişkin itirazın iptali
talebine ilişkindir. Kiralananın tahliye ve teslim edildiğinin kabulü için fiilen boşaltılması
yeterli değildir; anahtarın da teslimi gerekir. Tahliye tarihi taraflar arasında ihtilaflı ise
kiracı, kiralananın fiilen boşaltıldığını ve anahtarının teslim edildiğini ispat etmekle
yükümlüdür. Kiracı, taşınmazı tahliye ettiğini ispat edemezse, kiralayanın bildirdiği
tahliye tarihinin esas alınması gerekir. Kiralananın anahtarının teslimi, hukuki işlemin
içerisinde yer alan maddi vakıa olmakla birlikte kira sözleşmesinin feshine yönelik
hukuki sonuç doğurduğundan, ne şekilde ispatlanacağı hususu, yıllık kira miktarı
dikkate alınarak HUMK’nun 288. maddesi kapsamında değerlendirilmelidir. Yıllık kira
miktarı, senetle ispat sınırının üstünde ise ve kiraya verenin açık rızası yoksa teslim
ancak senetle ispat edilebilir. Kiraya veren anahtarı teslim almaktan kaçınıyorsa, kiracı
mahkemeye başvurup tevdi mahalli tayini isteyebilir.
Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;
Akhisar Sulh Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 11.03.2010 gün ve
2009/454 E. – 2010/339 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından
istenilmesi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 14.06.2010 gün ve 2010/10146-
10559 sayılı ilamı ile;
(“…Davada, davalı kiracının usule uygun tahliye ve anahtar teslimi yapmaması
nedeniyle kira sözleşmesindeki muacceliyet koşulu gereğince 20.02.2009-20.02.2010
arası kira bedelinden sorumlu olduğu ileri sürülerek 3.360,00.-TL kira alacağının tahsili
için yapılan takibe vaki haksız itirazın iptali ile takibin devamı ve % 40 icra inkar
tazminatı istenilmiştir.
Davalı tarafından dava konusu yerin yeni kira dönemi başlamadan 14.02.2009
tarihinde tahliye edildiği ve davacı kiralayan tarafından bu yerin satışa çıkartıldığı
belirtilerek davanın reddine karar verilmesi savunulmuştur.
Mahkemece, davalının yeni kira dönemi başlamadan kiralananı tahliye ettiğini
(anahtarları teslim ettiğini) ispatlayamadığı ve bu nedenle muacceliyet koşulunun
geçerli olduğunun kabulü ile tüm yılın kira parasının tahsili için yapılan takibe itirazın
iptaline ve % 40 icra inkar tazminatının tahsiline karar verilmiştir.
Hüküm, süresinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Takibe dayanak yapılan ve karara esas alınan 20.02.2006 başlangıç tarihli ve bir yıl
süreli kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Davalı kiracı, yenilenen 20.02.2009 tarihinde başlayan dönemde kira bedelinin davacı
kiralayan tarafından 350,00.-TL’ye çıkartılması nedeniyle sözleşmeyi feshettiğini
telefon ile bildirerek taşınmazı 14.02.2009 tarihinde tahliye ettiğini icra takibine
itirazlarında ve savunmalarında ifade etmektedir.
Taraflar arasındaki sözleşmenin 3. maddesinde aylık kira paralarından birisinin
zamanında ödenmemesi halinde dönem sonuna kadar tüm aylar kira parasının
muaccel hale geleceği kararlaştırılmış olup geçerli bir artış şartı öngörülmemiştir.
Bu hüküm uyarınca yıllık kira bedelinin muaccel olabilmesi, öncelikle kira borcunun
varlığına bağlıdır. Zira, sözleşmede muaccel olması öngörülen kira bedelidir. Kira
bedeli kiralananın kullanılmasının karşılığı olup, kiralananın süresinden önce
boşaltılması halinde kira borcu yerine, sözleşmenin ihlali nedeniyle tazminat borcu
doğmaktadır. O bakımdan kiralananı boşaltan kiracı, muacceliyet şartı nedeni ile bir
yıllık kira parasından sorumlu tutulamaz. Kiralananın yeniden kiraya verilebileceği süre
içerisindeki zarardan, (daha fazla bir zarar ispat edilmediği takdirde o sürenin kira
parası kadar zarardan) sorumludur.
Davalı kiralananın 14.02.2009 tarihinde boşalttığını, bu tarihten sonraki kira
parasından sorumlu olmayacağını savunmaktadır. Davalı da dava dilekçesinde dava
tarihine kadar anahtarın usulen teslim edilmediğini beyan ettiğine göre iddia ve
savunmalar üzerinde durularak yukarıda açıklanan hususlarda gerekli inceleme ve
araştırma yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm
tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir…” gerekçesiyle bozularak dosya
yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki
kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davalı vekili.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği
anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, muacceliyet şartına dayalı olarak kira alacağının tahsiline yönelik icra takibine
vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; takipten sonra ve
yargılama sırasında davalı-kiracının taşınmazı tahliye edip etmediğinin mahkemece
usulünce araştırılıp araştırılmadığı; kira sözleşmesinde yer alan muacceliyet şartına
dayalı olarak kira bedelinin istenip istenemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Hemen belirtmelidir ki, karşılıklı iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerden olan kira
sözleşmesinde kiralayan, 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun 249. maddesi gereğince
kiralananı kiracıya teslim etmek ve kira süresi boyunca onu kiracının kullanımına
elverişli şekilde bulundurmak; kiracı ise, BK.’nun 256, 257 ve 266. maddeleri gereğince
kira paralarını ödemek, kiralananı sözleşmeye uygun şekilde kullanıp, süre sonunda
iade etmek borcu altındadır.
Kiralananın tahliye ve teslim edildiğinin kabul edilebilmesi için, kiralananın fiilen
boşaltılması yeterli değildir; anahtarın da kiralayana teslim edilmesi gerekir.
Kiracının bildirdiği tahliye tarihinin kiralayan tarafından kabul edilmemesi; başka
bir ifadeyle, tahliye tarihinin taraflar arasında çekişmeli olması halinde;
kiralananın fiilen boşaltıldığını ve anahtarın teslim edildiğini, böylece kira
ilişkisinin kendisince ileri sürülen tarihte hukuken sona erdirildiğini kanıtlama
yükümlülüğü kiracıya aittir. Kiralayan, kiracıyı aramak ve anahtarları teslim
etmesi için yer göstermek zorunda değildir.
Kiracı, kiralananı kendisinin ileri sürdüğü tarihte tahliye ettiğini ispatlayamazsa,
kiralayanın bildirdiği tahliye tarihine itibar olunmalıdır.
Önemle vurgulanmalıdır ki, anahtarın kiralayana teslimi, hukuki işlemin
içerisinde yer alan bir maddi vakıa olmakla birlikte, sözleşmenin feshine yönelik
bir hukuki sonuç doğurduğundan, bunun ne şekilde ispatlanacağı hususu, yıllık
kira bedelinin tutarı esas alınmak suretiyle, 1086 sayılı Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 288. ve 289. maddeleri çerçevesinde
değerlendirilmelidir.
Eş söyleyişle, yıllık kira bedelinin tutarı senetle ispat sınırının (HUMK md. 288)
üzerindeyse ve kiralayanın açık muvafakati yoksa (HUMK md. 289), bu yön kiracı
tarafından ancak yazılı delille ispatlanabilir; tanık dinlenemez.
Eğer, kiralayan anahtarı almaktan kaçınırsa, kiracının yapması gereken,
mahkemeden bu yolda tevdi mahalli tayinini isteyip, tayin edilecek yere anahtarı
teslim etmek ve durumu kiralayana bildirmektir. Kiracının kiralananı iade borcu,
ancak bu şekilde, durumun kiralayana bildirildiği tarihte son bulur ve söner. Aksi
takdirde, kiracının, kira parasını ödemek de dahil olmak üzere, sözleşmeden
kaynaklanan yükümlülükleri devam eder.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 22.03.2006 gün ve 2006/6-89 Es., 2006/89 sayılı
kararında da bu hususlar vurgulanmıştır.
Somut olayda; takipte ve davada dayanılan ve hükme esas alınan 20.02.2006
başlangıç tarihli ve bir yıl süreli kira sözleşmesinin varlığı ve içeriği hususunda taraflar
arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Anılan kira sözleşmesinin “Özel Koşullar” 3. maddesi gereğince, kira parasının her ay
peşin yatırılacağı, aylık ödemelerin yapılmaması veya geciktirilmesi halinde diğer
aylara ilişkin kira bedellerinin de hemen tahsilinin zorunlu kılınacağı kararlaştırılmıştır.
Alacaklı kiralayan, kira sözleşmesinin muacceliyet koşulunu içeren 3. maddesine
dayalı olarak 24.02.2009 tarihinde 3.630,00.-TL asıl alacak üzerinden takip
başlatmıştır.
Borçlu kiracı süresinde yaptığı itirazında, kiralananı 14.02.2009 tarihinde kiralayana
önceden haber vermek suretiyle tahliye ettiğini, borcu bulunmadığını belirtmiştir.
Davacı alacaklı 25.03.2009 tarihinde eldeki davayı açmış; bu itirazın iptalini istemiştir.
Şubat 2009 ayı kira parasının ödenmemesi nedeniyle muacceliyet şartına dayalı olarak
20.02.2009 – 20.02.2010 tarihleri arasındaki kira bedelinin ödenmesinin istenmesinde
bir usulsüzlük bulunmamaktadır.
Ne var ki, mahkemece, davalı kiracının 14.02.2009 tarihinde kiralananı tahliye edip
etmediği üzerinde durulmakla birlikte takip ve yargılama sürecinde kiralananın
tahliyesinin gerçekleşip gerçekleşmediği anlaşılamamaktadır.
Bu tür davalarda, kiralananın iddia ve savunma çerçevesinde hukuken hangi tarihte
tahliye edilmiş olduğunun açık bir şekilde saptanması, uyuşmazlığın sağlıklı bir
çözüme kavuşturulması için zorunludur.
Zira, kiracı tahliye tarihinden sonra kira sözleşmesinden kaynaklanan kira parasından
değil koşulları bulunduğu takdirde yeniden kiralama için gereken makul sürenin kira
parasından sorumlu tutulabilir.
Mahkemece, tahliye hususu yeterince araştırılmaksızın yeni bir davaya neden olacak
şekilde davalı kiracının tahliye hususunu kanıtlaması halinde istirdat davası
açabileceği ya da makul süre kirası istenmediğinden davanın reddi ve bu kararda da
direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire
bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.’nun 429.
maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri
verilmesine, 01.06.2011 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
Eser Sözleşmesinde Teslimin İspatı
Eser sözleşmelerinde teslim, yüklenicinin tamamladığı eseri sözleşmeyi ifa etmek
niyeti ile iş sahibinin fiili hakimiyetine geçirmesi olarak tanımlanmaktadır. Teslimi
kanıtlama yükü davalı yüklenicide olmakla bu teslimin nasıl kanıtlaması gerektiği
davanın çözüm noktasını oluşturmaktadır. Eserin teslim edilip edilmediğinin ispatında
taraflar ispatın hangi delillerle yapılacağı hususunda sözleşmeye hüküm koyabilirler ve
teslim konusunda bir delil sözleşmesi yapabilirler. Böyle bir delil sözleşmesi yoksa
yüklenicinin meydana getirdiği eseri teslim ettiği vakıasını, teslim, hukuki işlem değil,
hukuki fiil olduğundan kural olarak her tür kanıtla, tanıkla dahi ispat edebilir. (Yargıtay

  1. Hukuk Dairesi 2018/3774 E. , 2018/4129 K.).
  2. Hukuk Dairesi 2015/5536 E. , 2016/951 K.
    “İçtihat Metni”
    Mahkemesi :Asliye Hukuk Mahkemesi
    Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davacı ve davalı …
    vekillerince istenmiş ve temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla
    dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
  • K A R A R –
    Dava, eser sözleşmesine dayalı olarak verilen çekten dolayı menfi tespit istemine
    ilişkin olup mahkemece davanın davalı … yönünden kabulüne, davalı … yönünden
    reddine dair verilen karar davacı ile davalı … tarafından temyiz edilmiştir.
    1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere
    ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacı ile davalı
    …’in aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde
    görülmemiş, reddi gerekmiştir.
    2-Davacı davasında,davalı … ile aralarında düzenlenen 29.08.2010 tarihli
    sözleşmeye göre davalının, belirlenen birim fiyatlara göre çam sandık ve palet
    yapımını üstlendiğini, iş karşılığı verdiği çek bedelinden 3.000,00 TL’yi ödediğini,
    bakiye miktarın işin tesliminde ödenmesinin kararlaştırıldığını, çekin de bu nedenle
    teminat olarak verildiğini, ancak imalâtların teslim edilmediğini, buna rağmen çekin
    davalı …’ya ciro edildiğini, bu kişi tarafından aleyhine takibe geçildiğini belirterek
    çekten dolayı borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiş, davalı …
    savunmasında davacının daha önce çekin teminat çeki olması nedeniyle icra
    mahkemesinde açtığı davanın reddedildiğini, iyi niyetli hamil olduğunu açıklayarak,
    davalı … ise işi eksiksiz olarak teslim ettiğini, buna rağmen alacağının ödenmediğini
    belirterek davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir. Mahkemece davalı …’in
    bonoyu iktisap ederken bile bile davacı borçlunun zararına hareket ettiğinin
    ispatlanamadığı, şahsi def’ilerin iyi niyetli hamile karşı ileri sürülemeyeceği gerekçesi
    ile aleyhine açılan davanın reddine, davalı …’in ise teslimi yazılı belge ile
    kanıtlayamadığı gerekçesi ile aleyhine açılan davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Davacı ve davalı … arasında 29.08.2010 tarihinde çam sandık ve palet yapımı
    konusunda yazılı sözleşme düzenlendiği ihtilâfsızdır. Sözleşmede palet ve
    sandıkların birim fiyatları ayrı ayrı belirlenmiş olup 5.000,00 TL’nın kapora olarak
    ödeneceği, teslimde ücretin % 50’sinin ödeneceği kalanı için çek verileceğinin kabul
    edildiği anlaşılmaktadır. Davaya konu edilen çekin ise 10.000,00 TL olarak davacı …
    tarafından davalı … lehine keşide edildiği, çekin arkasında çek karşılığı 3.000,00
    TL’nın ödendiği, kalan 7.000,00 TL’nın elden ödeneceğinin ve bu çekin kalan miktarın
    teminatı olduğunun açıklandığı, .. tarafından davalı …’e ciro edildiği anlaşılmaktadır.
    Davacı ile davalı … arasındaki sözleşme niteliği itibarıyla eser sözleşmesi olup
    yüklenicinin imalat bedeline hak kazanabilmesi için sözleşme ile üstlendiği edimini
    eksiksiz olarak tamamlayıp teslim etmesi gerekir. Eser sözleşmelerinde teslim,
    yüklenicinin tamamladığı eseri sözleşmeyi ifa etmek niyeti ile iş sahibinin fiili
    hakimiyetine geçirmesi olarak tanımlanmaktadır. Eserin teslim edilip
    edilmediğinin ispatında, tarafların hangi delillerle yapılacağı hususunda
    sözleşmeye hüküm koyabilirler ve teslim konusunda bir delil sözleşmesi
    yapabilirler. Böyle bir delil sözleşmesi yoksa yüklenicinin meydana getirdiği
    eseri teslim ettiği vakıasını, teslim, hukuki işlem değil, hukuki fiil olduğundan
    kural olarak her tür kanıtla bu arada tanıkla dahi ispat edebilir (Emsal Dairemizin
    17.02.2015 T 2014/2254 E 2015/782 K;17.12.2014 T 2014/681 E 2014/7323 K;
    01.12.2015 T 2015/1884 E 2015/6112 K içtihatları). Somut olayda mahkemece
    dinlenen tanıklar imalâtların davacıya teslim edildiğini açıklamışlardır. Bu nedenle
    mahkemenin teslimin tanıkla ispat edilemeyeceği gerekçesi ile teslimin yapılmadığına
    ilişkin kabulü doğru olmamıştır.
    Olayda çözümlenmesi gereken diğer bir husus davaya konu çek nedeniyle davalı
    hamil … iyi niyetli kabul edilip edilmeyeceği konusundadır. Davacı iş sahibi ile davalı
    yüklenici Hüseyin arasında akdî ilişkinin kurulduğu tarihte yürürlükte bulunan 6762
    sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 599 maddesi hükmü gereğince, senetlerin keşidecisi,
    ilk hamil ile kendi arasında doğrudan doğruya mevcut olan ve sözleşme ilişkilerine
    dayanan def’ileri senetlerin haklı (meşru) hamiline karşı ileri süremez. Ancak, borçlu
    keşideci tarafından, davalı hamil’in senetleri iktisap ederken tamamen ya da kısmen
    bedelsiz olduklarını bile bile borçlu keşidecinin zararına hareket etmiş olduğunun
    yasal delillerle kanıtlanmış olması durumunda; davalı haklı haklı sayılamaz ve
    dolayısıyla borçlu keşideci çek hamiline karşı iş bu çekten ötürü sorumlu tutulamaz.
    Somut olayda davaya konu çekin arkasında teminat kaydı bulunmakta olup
    yargılama sırasında çekin yüklenici ile iş sahibi arasında düzenlenen sözleşme
    nedeniyle verildiği davacı tarafından kanıtlanmıştır. Bu nedenle mahkemenin çekin
    hamili olan davalı …’in iyiniyetli hamil olduğu gerekçesi olaya uygun düşmemektedir.
    Açıklanan bu gerekçelere göre davacı iş sahibi ile davalı yüklenici arasında bir eser
    sözleşmesi ilişkisi kurulduğu,bu sözleşmeye göre davalı yüklenici tarafından
    sözleşmeye konu imalâtların davacıya tesliminin yapıldığı, davaya konu çekin davacı
    tarafından davalı yükleniciye işin tesliminde ödenmek kaydıyla teminat olarak
    verildiği, davalı hamil .. senet (çek) metninden anlaşılabilen kayıt nedeniyle iyi niyetli
    kabul edilemeyeceği yargılama sırasında kanıtlanmıştır. Bu nedenle mahkemece
    yapılması gereken iş davalı yüklenicinin ancak, işin tamamını iş sahibinin amacına
    uygun teslimi halinde ücretin tamamına hak kazanabileceğinden teslim edilen
    imalâtların uzman bilirkişi aracılığı ile incelenmek suretiyle sözleşme fiyatlarıyla
    yapılan işin miktarını tespit etmek,bulunan miktardan ödemelerin mahsubu ile her iki
    davalı hakkında sonucuna göre karar verilmesinden ibaret iken eksik inceleme ile
    karar verilmesi doğru olmadığından bozulması gerekmiştir.
    SONUÇ:Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davacı ile davalı …’in sair temyiz
    itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle kararının temyiz eden davacı ile
    davalı … yararına BOZULMASINA, ödedikleri temyiz peşin harçlarının istek halinde
    temyiz eden davacıya ve daval …’e geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı
    olmak üzere 15.02.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.
    Alım Satım Sözleşmesinde Teslimin İspatı
  1. Hukuk Dairesi 2014/38757 E. , 2015/31533 K.
    “İçtihat Metni”
    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
    Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı
    nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde
    davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup
    düşünüldü.
    KARAR
    Davacı, …. plakalı traktörün tamiri için aldığı parçalara ilişkin 27/09/2010 tarihli
    4.320,69 TL bedelli bir adet faturadan dolayı davalıdan alacaklı olduğunu, davalının
    borcunu ödememesi üzerine tahsili için başlattığı icra takibine davalı tarafından itiraz
    edildiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin devamına, % 40 oranında icra inkar
    tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
    Davalı, satış sözleşmesini ve borcu inkâr ederek her iki tarafın tacir olması
    durumunda faturanın ticari deftere işlenmiş olması durumunda davacı lehine delil
    sayılacağını kendisinin tacir olmadığını davacının sözleşme ilişkisini ancak yazılı
    delille ispatlaması gerektiğini savunarak davanın reddini dilemiştir.
    Mahkemece, davanın kabulü ile itirazın iptaline, asıl alacağın % 20’si oranında icra
    inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz
    edilmiştir.
    Dava, satış sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir. Davacı faturaya
    dayalı icra takibine vaki itirazın iptali istemiyle eldeki davayı açmış, davalı fatura
    konusu satışı inkâr etmiştir. Mahkemece, bilirkişi raporları esas alınmak suretiyle,
    davacının defterlerinin usulüne uygun olarak tutulması, faturaların kayıtlanması, tanık
    beyanları ve traktör üzerinde yapılan keşifte faturaya konu edilen parçaların
    değiştirilmiş olduğunun saptanması davanın kabulüne gerekçe gösterilmiştir.
    Davalı satım akdini inkâr ettiğine göre ispat yükü davacıdadır. Medeni Kanun’un 6.
    maddesi gereğince, herkes iddiasını ispatla yükümlü olup, davacı da, davalıdan
    alacaklı olduğunu yasal delillerle kanıtlamak zorundadır.
    Davalı savunmasında, iş bu davada dayanılan faturaya konu satış sözleşmesini
    kabul etmediğine göre, davada ispat yükü, alacaklı olduğunu iddia eden davacı tarafa
    aittir.
    Hemen belirtmek gerekir ki, takibe dayanak olarak gösterilen fatura borçlunun
    imzasını taşımayıp, alacaklı tarafından tek taraflı olarak düzenlendiğinden, alacağın
    varlığını ispat etmek için yeterli değildir.
    Yanlar arasındaki satım akdi bir hukuki işlem olması nedeniyle davacının teslim
    olgusunu HUMK’nun 288 ve 289. maddeleri (HMK md. 200) uyarınca kesin
    delillerle kanıtlaması gerekirken, mahkemece fatura konusu malların satışı ve
    traktörün tamiri için yapılan değişimin hukuki fiil olarak kabul edilerek, üstelik
    davalı tarafın muvafakatı da bulunmadığı halde takdiri bir delil olan tanık
    dinlenilmesi yoluna başvurulamaz.
    Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde davacının dava konusu satış ilişkisini
    ispatladığının kabulü mümkün değildir. Mahkemece değinilen bu yönler gözetilerek
    davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve
    yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün, temyiz eden davalı
    yararına BOZULMASINA, peşin alınan 73,80 TL harcın istek halinde iadesine,
    HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar
    düzeltme yolu açık olmak üzere, 02/11/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Ziyaretçi Yorumları

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

Bir Yorum Yazın

Hemen Ara